18 Eylül 2023 Pazartesi


KAÇAK

 

Görünmez dağda firari bir keçi

Saklanır bulutların gölgesinde.

Gözleri obsidiyen karası, 

Sakalları  berber fukarası.

Sarp yamaçlarda gezinirken

Zarif  bacakları uçurum nergislerine sürtünür,

Sarı beyaz  kokular sararmış her bir yanı…

Boz keklik palazları ötüşürken etrafta

Kertenkeleler oynaşırmış sıcak taşlarda.

Çıkarırlarmış doyasıya günlerin tadını...

...

Meğer vakti zamanında bir gün,

Keçi usanmış aniden her şeyden!

Kaval dinlemekten,

Dikensiz yavan ot yemekten,

Çobanın gösterdiği suyu içip,

Zemini boklu ağılda uyanmaktan!

 

İsyan edip her şeye bir akşam dönüşü,

Ayrılmış patikada, doğup büyüdüğü büyük sürüden!

Dalmış makiliğin bilinmez geçitlerine.

Aldırış etmeden dur seslerine!

İlkin biraz korkmuş çakaldan kurttan!

Ama sonra ''nesi kötü demiş, bir gün ölmenin her gün ölmekten?''

Az tırmanmış uz tırmanmış

Ulaşmış sonunda milyon yıllık ulu zirvelere.

Sığınmış alaca gölgeli serinliklere…

Berrak pınarlardan  buzlu sular içer olmuş

Yosun yeşili, lezzetli çalılardan yemiş

Siyah tüyleri sim sim parlamış

Boynuzları kalınlaşıp kıvrılmış gün be gün.

Feslikanlar parfümü olmuş…

 

Gittikçe koyunlaşan eski arkadaşlarına da üzülürmüş arada!

Bazen  aşağılardan tanıdık meleyişler onu çağırsa da,

İçi bir garip olsa da,

Bir daha  inmemiş o sazlığa...

...

Seyir kaptanları görürmüş nadiren;

Hava her kararmaya yüz tuttuğunda,

Denize bakan bir yamaçta oturup,

Aşağıdan geçen beyaz kayıkları izlermiş öylece ...

...

Görünmez dağda, görünmez bir kara keçi

Artık yaşadığını hissediyormuş...

...

Kürşat Zaman